Lost'un Gizemlerine Cevaplar..
17 Nis 2008
, Posted by By-KaaN at Perşembe, Nisan 17, 2008
Tüm dünyayı kasıp kavuran Lost, her yeni bölümünde daha fazla soruyla bizi meşgul ediyor. Binlerce sitede, forumda dizinin ne anlatmaya çalıştığına ve sonunun nasıl olacağına dair teoriler tartışılmakta. Dizinin bu kadar büyük bir ilgiyi üzerinde toplamasının sebebi, her bölümde kafalarda birçok soru işareti bırakması ve daima cevaptan daha çok soru barındırması. Dizinin ilk bölümlerinde kafamızı kurcalayan “Acaba kurtulacaklar mı?” ya da “Adada bizimkilerden önce yaşayan kişiler ne oldu da adaya düştüler?” vb. sorular, yerlerini çok daha derin ve deştikçe karmaşıklaşan sorulara bıraktı. Sizin için Lost’un en önemli yedi sorusunun cevaplarını bulduk.
NOT:Bu yazı cevaplanmamış sorular hakkında teoriler içerir…(4.Sezona kadar izlemiş olsanızda spoiler)
Desmond geleceği nasıl görüyor?
Bu konu hakkındaki en gerçekçi teori şöyle: Desmond’ın dünyayı kurtarma umuduyla üç yıl boyunca girdiği numaraların (4, 8, 15, 16, 23, 42) amacı zamanın aynı hızda akmadığı, benzer olayların yaşandığı ve aynı kişilerin yer aldığı birbirine paralel evrenler arası geçişi engellemek. Yani adada izlediğimiz hayat devam ederken, kahramanlarımızın adaya hiç düşmediği başka bir hayat da devam ediyor. Hatırlarsanız Desmond ambar dostu Kelvin’i öldürdükten sonra sayıları bilgisayara girmekte gecikmişti ve ikinci sezonun son bölümünde öğrendiğimiz üzere bu gecikme, Oceanic 815’in adaya düşmesine sebep olmuştu. Engellemenin kalktığı bir an, sistemin bir anlığına çalışmaması paralel evrenler arası kapıyı araladı. Sayıların girilmediği ikinci durumda ise Desmond, ambar patlamadan hemen önce acil durum anahtarını çevirmiş ve geçmişe yolculuk yapmıştı. Bulunduğu geçmişte Charlie ile karşılaşmış ancak Charlie onu tanımamıştı. Desmond barda Jimmy Lennon’ı dövmeye gelen adam tarafından kafasına vurularak bayılmış ve kendini adada çıplak bir biçimde uzanır bulmuştu.
Desmond’un geleceğe dair gördüğünü sandığı sahneler, ayrı evrenlerde bizzat yaşadıklarından başka bir şey değil.
Teoriye göre Desmond, paralel evrenler arasında defalarca gidip geldi ve bizim geleceği gördüğünü sandığımız Charlie’nin öldüğü anları aslında ayrı ayrı evrenlerde yaşadı. Başlarda hatırladığı olayların gerçekliğini fark etmedi. Mesela John Locke’un Jack, Kate ve Sawyer’ı kurtarmaya gideceğini belirttiği konuşmadan Hurley’e bahsederken olayı gerçekten yaşanmış ve olup bitmiş gibi yansıttı. Çünkü kendisi de bu anın henüz gerçekleşmediğini bilmiyordu. Desmond paralel evrenleri dengede tutan ambarın patlamasıyla zamanlar arasında geçişler yaşadı. Yani aslında onun geleceği gördüğünü sandığı anlar geçmişten başkası değil. Biraz daha geriye gidelim! Hatırlarsanız Jack ve Desmond, Jack’in eşinin başarı şansı mucize olarak görülen ameliyatından hemen sonra stadyumda koşu yaparken karşılaşmışlardı ve Desmond sanki olacakları önceden biliyormuş gibi Jack’e bir mucizenin gerçekleşebileceğini söylemişti. Bu, kesinlikle bir moral verme denemesi değildi. Desmond bu anı da önceden yaşamıştı ve ameliyat sonucunu biliyordu ancak bunun farkında değildi. Zaten yıllar önce karşılamış ve dış görünüşleri oldukça değişmiş iki insanın birbirlerini adadaki ambarda ilk gördükleri anda ‘’Hey! Sen?!’’ demeleri de bu durumu doğruluyor. Desmond’ın Jack’e hem stadyumdan ayrılırken hem de ambarın patlayacağı düşüncesiyle kaçarken “Bir başka hayatta görüşürüz…” demesi ise teorimizi doğrulayan bir başka öğe.
Teoriye göre Desmond, paralel evrenler arasında defalarca gidip geldi ve bizim geleceği gördüğünü sandığımız Charlie’nin öldüğü anları aslında ayrı ayrı evrenlerde yaşadı. Başlarda hatırladığı olayların gerçekliğini fark etmedi. Mesela John Locke’un Jack, Kate ve Sawyer’ı kurtarmaya gideceğini belirttiği konuşmadan Hurley’e bahsederken olayı gerçekten yaşanmış ve olup bitmiş gibi yansıttı. Çünkü kendisi de bu anın henüz gerçekleşmediğini bilmiyordu. Desmond paralel evrenleri dengede tutan ambarın patlamasıyla zamanlar arasında geçişler yaşadı. Yani aslında onun geleceği gördüğünü sandığı anlar geçmişten başkası değil. Biraz daha geriye gidelim! Hatırlarsanız Jack ve Desmond, Jack’in eşinin başarı şansı mucize olarak görülen ameliyatından hemen sonra stadyumda koşu yaparken karşılaşmışlardı ve Desmond sanki olacakları önceden biliyormuş gibi Jack’e bir mucizenin gerçekleşebileceğini söylemişti. Bu, kesinlikle bir moral verme denemesi değildi. Desmond bu anı da önceden yaşamıştı ve ameliyat sonucunu biliyordu ancak bunun farkında değildi. Zaten yıllar önce karşılamış ve dış görünüşleri oldukça değişmiş iki insanın birbirlerini adadaki ambarda ilk gördükleri anda ‘’Hey! Sen?!’’ demeleri de bu durumu doğruluyor. Desmond’ın Jack’e hem stadyumdan ayrılırken hem de ambarın patlayacağı düşüncesiyle kaçarken “Bir başka hayatta görüşürüz…” demesi ise teorimizi doğrulayan bir başka öğe.
Benjamin Linus ve Isabelle’in önemi ne?
Küçük bir çocukken babasının elinde adaya geldiğini bildiğimiz Benjamin, iyi planlanmış bir organizasyonla babası da dâhil tüm Dharma üyelerini öldürerek Dharma’dan önce adada var olan Richard ve arkadaşlarıyla adanın egemenliğini ele geçirmiştir. Buradan şu çıkarılabilir: Benjamin, adanın bazı güçlerini fark ederek bunları kendi kontrolü altına almak istedi ve bunu başardı. Peki, adadan hiç ayrılmadan büyüyen Benjamin, adadaki tüm Dharma üyelerini öldürdükten sonra adanın gücü ve adadaki kadınların doğurganlığı ile ilgili araştırmalar yapmak ve bu araştırmalar için kurduğu ekibin maaşlarını ödemek için gerekli parayı nereden ve nasıl buldu?
Benjamin’in küçüklüğü bile bize gelecekte neler yapabileceği hakkında fikir veriyordu.
Isabel
İpucu bize dördüncü sezonda sunuldu. Hatırlarsanız adaya Naomi’nin ardından gelen dört kişilik ekibin elinde Benjamin’in ada dışında çekilmiş bir fotoğrafı var ve ekibin asli görevi onu ele geçirmek. Benjamin’in farklı gruplarla bazı finansal anlaşmalar yaptığı ve adayla ilgilenen zengin bir finansör bulduğu çok açık. Jack’in diğerlerinin elinde tutsak olduğu bölümlerde dövmesinin anlamını ona okuyan Isabelle ise çok büyük ihtimalle Benjamin ile bu grup arasındaki bağlantıdan sorumlu olan kişi. Üçüncü sezonda Jack’e Benjamin’i ameliyat ederken onu öldürmesini söyleyen Juliet’in bu sebeple yargılanması sırasında Benjamin’in Juliet’in cezasını hafifletebilmesi ve Isabelle’in buna müdahale edememesi bize bu ikilinin adadaki hiyerarşisinde Benjamin’in Isabelle’den daha üstte olduğunu gösteriyor. Ancak mutlaka ada dışında bir yerlerde daha etkili birileri var. Bu kişinin Desmond’un sevgilisi Penny’nin babası Charles Widmore veya Jack’in babası Christian Sheppard olması çok büyük ihtimal.
İpucu bize dördüncü sezonda sunuldu. Hatırlarsanız adaya Naomi’nin ardından gelen dört kişilik ekibin elinde Benjamin’in ada dışında çekilmiş bir fotoğrafı var ve ekibin asli görevi onu ele geçirmek. Benjamin’in farklı gruplarla bazı finansal anlaşmalar yaptığı ve adayla ilgilenen zengin bir finansör bulduğu çok açık. Jack’in diğerlerinin elinde tutsak olduğu bölümlerde dövmesinin anlamını ona okuyan Isabelle ise çok büyük ihtimalle Benjamin ile bu grup arasındaki bağlantıdan sorumlu olan kişi. Üçüncü sezonda Jack’e Benjamin’i ameliyat ederken onu öldürmesini söyleyen Juliet’in bu sebeple yargılanması sırasında Benjamin’in Juliet’in cezasını hafifletebilmesi ve Isabelle’in buna müdahale edememesi bize bu ikilinin adadaki hiyerarşisinde Benjamin’in Isabelle’den daha üstte olduğunu gösteriyor. Ancak mutlaka ada dışında bir yerlerde daha etkili birileri var. Bu kişinin Desmond’un sevgilisi Penny’nin babası Charles Widmore veya Jack’in babası Christian Sheppard olması çok büyük ihtimal.
Desmond ve Penny’nin fotoğrafının sırrı ne?
“Flashes before your eyes” bölümünde Penny ve Desmond’un ayrılmadan birkaç dakika önce yat manzaralı bir fotoğraf çektirdiğini gördük. Bu fotoğrafı muhtelif bölümlerde hem Desmond’un elinde hem de Penny’nin yatağının başucunda çerçevelenmiş olarak tekrar görüyoruz. İşin ilginç yanı çekildikten sonra fotoğrafı Desmond alıyor ve fotoğrafa baktıktan sonra Penny’ye ayrılmak istediğini söylüyor. İşte bu noktada ilk teorimiz yani paralel evrenlerin varlığı ve farklı zamanlarda farklı şeylerin birbirinden bağımsız olarak yaşandığı bir kez daha doğrulanıyor. Çünkü birkaç saniye içinde gerçekleşen bir ayrılık esnasında fotoğraf kopyalanmadığına ya da çoğaltılmadığına göre izlediğimiz görüntüler farklı evrenlerden.
Dizi boyunca farklı şekilde, farklı pozlarla çekilmiş üç Desmond-Penny fotoğrafı görüyoruz. Hepsi ayrı evrenlerde…
Bir evrende fotoğraf Penny’de kalırken bir diğer evrende Desmond’un çantasında adaya gidiyor. Zaten dizi, boyunca gördüğümüz bu fotoğrafa dikkatli bakarsanız her görünüşünde ufak tefek farklılıklar olduğunu anlarsınız. Naomi’nin paraşütle adaya indiği bölümde kitabının arasında bu resmi tekrar görmemiz de meşhur adamızın evrenlerin çakışma noktasında olduğunun en büyük kanıtlarından bir diğeri. Penny’nin Charlie boğulmadan hemen önce onunla yaptığı konuşmada Naomi’yi tanımadığını söylemesine rağmen esmer güzelimizin adaya elinde Desmond ve Penny’nin fotoğrafıyla inmesi işin içinde Penny’nin babasının parmağı olduğu ihtimalini kuvvetlendiriyor. Ambarın patladığı sırada kutuplarda araştırma yapan bir ekibin doğrudan Penny’yi arayarak haber vermesi ise Penny’nin amaçsız bir biçimde Desmond’un değil Desmond’un var olduğu meşhur adamızı aradığını bize gösteriyor. Söylediğimiz gibi, tüm bunlar paralel evren teorisini güçlendirirken bir önceki soruda değindiğimiz üst düzey kişinin Penny’nin babası Charles Widmore olma ihtimalini de arttırıyor. Dikkatli seyirciler fark etmişlerdir ki Desmond’ın Charles Widmore ile görüşmeye gittiği sahnede duvarda bir kutup ayısının ve ambarlarda ortaya çıkan videolarda gördüğümüz uzak doğulu Dharma üyesinin konuşmasını kapatırken kullandığı “namaste” kelimesinin tersten yazılmış hali resmedilmişti.
Bir evrende fotoğraf Penny’de kalırken bir diğer evrende Desmond’un çantasında adaya gidiyor. Zaten dizi, boyunca gördüğümüz bu fotoğrafa dikkatli bakarsanız her görünüşünde ufak tefek farklılıklar olduğunu anlarsınız. Naomi’nin paraşütle adaya indiği bölümde kitabının arasında bu resmi tekrar görmemiz de meşhur adamızın evrenlerin çakışma noktasında olduğunun en büyük kanıtlarından bir diğeri. Penny’nin Charlie boğulmadan hemen önce onunla yaptığı konuşmada Naomi’yi tanımadığını söylemesine rağmen esmer güzelimizin adaya elinde Desmond ve Penny’nin fotoğrafıyla inmesi işin içinde Penny’nin babasının parmağı olduğu ihtimalini kuvvetlendiriyor. Ambarın patladığı sırada kutuplarda araştırma yapan bir ekibin doğrudan Penny’yi arayarak haber vermesi ise Penny’nin amaçsız bir biçimde Desmond’un değil Desmond’un var olduğu meşhur adamızı aradığını bize gösteriyor. Söylediğimiz gibi, tüm bunlar paralel evren teorisini güçlendirirken bir önceki soruda değindiğimiz üst düzey kişinin Penny’nin babası Charles Widmore olma ihtimalini de arttırıyor. Dikkatli seyirciler fark etmişlerdir ki Desmond’ın Charles Widmore ile görüşmeye gittiği sahnede duvarda bir kutup ayısının ve ambarlarda ortaya çıkan videolarda gördüğümüz uzak doğulu Dharma üyesinin konuşmasını kapatırken kullandığı “namaste” kelimesinin tersten yazılmış hali resmedilmişti.
Jacob kim?
Benjamin ve Locke kulübesini ziyaret ettiğinde yalnızca birkaç kareliğine görünen Jacob silueti büyük heyecan yaratmıştı.
Hakkında hiçbir somut bilgi verilmeyen Jacob’ın adamızda kesişen ve düzenleri bozulan paralel evrenler arasında sıkışıp kalmış birisi olduğu, bu sayede ölümsüz hale geldiği, çok uzun süredir adada bulunduğu ve adanın gizemi hakkında en fazla bilgi sahibi olan kişi olduğu ve belki de Black Rock gemisinin kaptanı olduğu düşünülüyor. Ben’in Jacob’ı görmesi, Locke’un ise duyması ise herkesin Jacob ile farklı evrenler üzerinden bağlantı kurabildiğini gösteriyor. Jacob’ın paralel evrenlerin bozulduğu aralıkta bulunması ve bu düzensizliği düzeltebilecek müdahaleyi yapabilecek tek kişi olmasını sağlıyor ve herkesin ona duyduğu sonsuz saygıyı, bağlılığı ve muhtaçlığı açıklıyor. Bu noktada şunu da hatırlatalım: Adaya inen dört kişilik ekipte yer alan fizikçi Faraday’ın adaya gelir gelmez “Burada ışık çok farklı yayılıyor. Sanki doğal değil…” demesi, adadaki paralel evren düzensizliğine ve kesişmesine yapılmış büyük bir gönderme.
Hakkında hiçbir somut bilgi verilmeyen Jacob’ın adamızda kesişen ve düzenleri bozulan paralel evrenler arasında sıkışıp kalmış birisi olduğu, bu sayede ölümsüz hale geldiği, çok uzun süredir adada bulunduğu ve adanın gizemi hakkında en fazla bilgi sahibi olan kişi olduğu ve belki de Black Rock gemisinin kaptanı olduğu düşünülüyor. Ben’in Jacob’ı görmesi, Locke’un ise duyması ise herkesin Jacob ile farklı evrenler üzerinden bağlantı kurabildiğini gösteriyor. Jacob’ın paralel evrenlerin bozulduğu aralıkta bulunması ve bu düzensizliği düzeltebilecek müdahaleyi yapabilecek tek kişi olmasını sağlıyor ve herkesin ona duyduğu sonsuz saygıyı, bağlılığı ve muhtaçlığı açıklıyor. Bu noktada şunu da hatırlatalım: Adaya inen dört kişilik ekipte yer alan fizikçi Faraday’ın adaya gelir gelmez “Burada ışık çok farklı yayılıyor. Sanki doğal değil…” demesi, adadaki paralel evren düzensizliğine ve kesişmesine yapılmış büyük bir gönderme.
Siyah Dumanın sırrı ne?
Adadaki dev ayak heykellerinden, Dharma öncesinde de burada yaşayan ve iyi ya da kötü bir işler çeviren uygarlıkların olduğu gözümüze sokuluyor. İşte tam bu noktada senaristlerden Carlton Cuse tarafından da doğrulanan bir Black Smoke tanımlamasına değinmeliyiz: Cerberus! Cerberus, mitolojik zamanlardan kalma bir yaratık. Üç kafalı ve siyah renkli bu yaratık, inanışa göre ruhların yer altındaki dünyaya girmelerini engellemek için bekçilik yapıyor. Adadaki siyah dumanın yeryüzünü patlatarak ve delikler açarak ilerlemesi, hatta bir bölümde Locke’u açtığı bu deliklerden birinin içine çekmeye çalışması da bu benzetmeyi şaşırtıcı bir biçimde doğruluyor.
Ne dersiniz, sizce siyah duman adanın sırlarının koruyucusu mu yoksa Dharma’nın bir başka araştırması mı?
Ancak Damon Lindelof, bu ismin siyah dumana Dharma tarafından aradaki benzerlik sebebiyle takılmış olabileceğini de söyleyerek kafaları iyice karıştırıyor. Çok büyük ihtimalle siyah duman, ambarlardan birinden kontrol edilebilen ve adada üretilmiş olan bir “zihin tarayıcı” teknoloji. Duman, kişilerin zihinlerini ve planlarını tarayarak tehlike gördüğünde oracıkta infazı gerçekleştirebilecek yeteneğe sahip. İlerlerken çıkarttığı yapay sesler, Locke’u öldürmek yerine yer altına canlı olarak çekmek istemesi, Eko’yu bazı işleri hallettikten sonra ortadan kaldırması ve uçağın pilotunu daha ilk günden sorgusuz sualsiz vahşice öldürmesi, tüm bunları doğrular nitelikte. Siyah dumanın Dharma tarafından üretilmiş olması ve adada yaşayan yerlilere karşı kullanılmak üzere görevlendirilmesi, ancak Dharma üyelerinin zihinlerini tarayarak olası bir karışıklığa sebep vermemesi için koruma dalgalarıyla çevrili çitlerle ona karşı bir önlem alınmış olması da ihtimaller arasında.
Ancak Damon Lindelof, bu ismin siyah dumana Dharma tarafından aradaki benzerlik sebebiyle takılmış olabileceğini de söyleyerek kafaları iyice karıştırıyor. Çok büyük ihtimalle siyah duman, ambarlardan birinden kontrol edilebilen ve adada üretilmiş olan bir “zihin tarayıcı” teknoloji. Duman, kişilerin zihinlerini ve planlarını tarayarak tehlike gördüğünde oracıkta infazı gerçekleştirebilecek yeteneğe sahip. İlerlerken çıkarttığı yapay sesler, Locke’u öldürmek yerine yer altına canlı olarak çekmek istemesi, Eko’yu bazı işleri hallettikten sonra ortadan kaldırması ve uçağın pilotunu daha ilk günden sorgusuz sualsiz vahşice öldürmesi, tüm bunları doğrular nitelikte. Siyah dumanın Dharma tarafından üretilmiş olması ve adada yaşayan yerlilere karşı kullanılmak üzere görevlendirilmesi, ancak Dharma üyelerinin zihinlerini tarayarak olası bir karışıklığa sebep vermemesi için koruma dalgalarıyla çevrili çitlerle ona karşı bir önlem alınmış olması da ihtimaller arasında.
Çöldeki kutup ayısının sırrı ne?
Yeni sezonun ikinci bölümünde dizinin kadrosuna dâhil olan ve paraşütle adaya atlayan Charlotte Lewis bir antropolog. Tunus’taki arkeolojik kazıyı rüşvet vererek inceleyen Charlotte, çölün ortasındaki kutup ayısı iskeletini gördüğü anda sanki yerini biliyormuş gibi iskeletten Dharma logolu tasmayı çıkartıyor ve o anda gözlerinden heyecan ve mutluluk fışkırıyor. Bu bize Charlotte’un adaya gelmesi konusunda Dharma tarafından ikna edilebilmesinin Tunus’ta bulduğu Dharma tasmalı iskeletle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Dharma’nın istediği kişi ya da nesneyi paralel evrenlerde seyahat ettirebildiğini gözleriyle gören Charlotte bu teknolojiyi ileride işi için kullanarak çok büyük keşiflere imza atabileceğini düşünüyor ve görevi kabul ediyor.
Kutup ayısının fosilinin tasmasındaki amblem, Jack’in bir süre tutulduğu Hydra Dharma istasyonuna ait.
Dharma’nın bu çok gizli araştırmasını ona göstererek gizliliği tehlikeye atmak pahasına da olsa Charlotte’u ekibe dâhil etmek istemesinin sebebi ise Charlotte’un önceki bölümlerde adada gördüğümüz dört parmaklı devasa ayak heykelinin akıbetini açıklığa kavuşturabilecek antropolojik bilgiye sahip. Hatırlarsanız kendisine dört kişilik ekip tanıtılırken Naomi, seçimlerden pek de memnun olmuyor. Ekibin askeri ve alan bilgisi olmadığı için huzursuz olan Naomi, bu yüzden görevi gerçekleştirebileceğinden emin değil ancak gelecekte Hurley’i akıl hastanesinde ziyaret edip ada hakkında bilgi almaya çalışırken de gördüğümüz Matthew Abbadon, “Tüm ekip elemanları kendi işlerinin en iyileri” diyerek ekipteki her üyenin spesifik görevleri olduğunu ve bu görevleri gerçekleştirmek için en iyi seçimlerin yapıldığını vurguluyor.
Dharma’nın bu çok gizli araştırmasını ona göstererek gizliliği tehlikeye atmak pahasına da olsa Charlotte’u ekibe dâhil etmek istemesinin sebebi ise Charlotte’un önceki bölümlerde adada gördüğümüz dört parmaklı devasa ayak heykelinin akıbetini açıklığa kavuşturabilecek antropolojik bilgiye sahip. Hatırlarsanız kendisine dört kişilik ekip tanıtılırken Naomi, seçimlerden pek de memnun olmuyor. Ekibin askeri ve alan bilgisi olmadığı için huzursuz olan Naomi, bu yüzden görevi gerçekleştirebileceğinden emin değil ancak gelecekte Hurley’i akıl hastanesinde ziyaret edip ada hakkında bilgi almaya çalışırken de gördüğümüz Matthew Abbadon, “Tüm ekip elemanları kendi işlerinin en iyileri” diyerek ekipteki her üyenin spesifik görevleri olduğunu ve bu görevleri gerçekleştirmek için en iyi seçimlerin yapıldığını vurguluyor.
Hayaletlerle iletişim kuran Miles Straume’ün bu esnada kullandığı alet ne?
Bir teoriye göre elektrik süpürgesinden bozma bu alet, yaptığı dairesel hareketle Miles’ın ruhlarla iletişime geçmesi için gerekli ses frekansını sağlıyor ancak bize daha gerçekçi gelen teori şöyle: Adada Naomi’nin ruhuyla herhangi bir alet olmadan iletişim kuran Miles’ın kullandığı bu alet, para aldığı müşterilerinin gözünü boyamak için kullandığı sahte bir ekipman. Ruhlarla iletişim kurabilen Miles’ın ekibe dahil edilmesinin muhtemel sebebi Jacob ile iletişime geçmek.
Miles’ın ruhlarla konuşmak gibi bir yeteneği olmaması ve herkesi kandırıyor olması da teorilerden biri.
Kaynak : yüzsekiz.com
Currently have 0 yorum: